Powered By Blogger

14 Eylül 2011 Çarşamba

- SEN ŞİMDİ O KADAR İHANETİNİN İÇİNDE-

sen şimdi o kadar ihanetinin içinde
nerden bulacaksın beni?
yalnızlaştı en kuytu kalabalıklarımız
senin o gürültülü susmalarınla
sağır etti içimi
sen iyisimi bakma bana yeter
bir göz yanması bulaşır kirpiklerime
ben hiç ağlarmıydım yoksa
ikinci bir emre kadar...

sen şimdi o kadar ihanetinin içinde
nerden bulacaksın beni?
belki herhangi bir aralığın onüçünde
dayak yemiş gibi uyanıp
günlerce toplanmamış yatağımdan
pencerenin önünde
güneşle tanıstırırken uzamış sakallarımı
bir paket sigara aldırıp komşunun cocuguna
paranın üstünü de cebine iliştirip ...
yaşamak sonuna kadar
merak etme sen
yalnızlığımı açık kapı cereyanlarına salıp
üşütürüm yokluğunun bu yaz gününde
benden gidenlerin derdine düşmeden
senden gelenlerle güreşirim
ayrılığın zemininde
sen bu kadar ihanetinin içinde
nerden bulacaksın beni?
başa çıkabildiğim bir kendim var şimdilerde
hergün birşeylere kızarak
devrilir gözümün önünden
bebek kokulu hayallerim
bir türlü virgül koyamadık sevdaya
hani ben yani hep noktalı cümlelerin adamıydım
bak işte seni de bitirdim.

sen bu kadar ihanetinin içinde
nerden bulacaksın beni
ne zamanki gökyüzüne baksan
iklim yüzüm olur
ağlamaya acıkır gözlerin düşünme
vazgeçersin büyük yalanlardan artık
daha küçüklerini söylemek uğruna bana
gelirsen bir kez daha dünyaya
en tatlı günahımın içinde lal edeceğim dilimi sana
ve azap damlasın geceye ben yoksam eğer
nasıl kırmızıdır ateşin rengi öğrensin
omuzlarına tüneyen melekler
ıslak topraklarda boğulayım
gayrı sana daha meyil edersem...

sen bu kadar ihanetinin içinde
bulamazsın beni boşver
ölüşür o en tatlı gülüşün havada asılı
bulamazsın
bosver
bir türlü virgül koyamam bilirsin
hani ben yani hep noktalı cümlelerin adamıyım
bak işte
ardına uçuşan toz gibi sözlerimle
bu şiiri de bitirdim.

ERHAN YİĞİT KIRIKCI