Powered By Blogger

30 Eylül 2009 Çarşamba

- AH BU AŞK-




Ah bu aşk seni masallara prenses
Beni de varoşlara beş parasız şair yaptı
Sanki ne olacaktı?
Ben aşkımı koyup ekmeğin arasına sana
Yedirecek miydim ?
Nereden bulacaktım suyu
Hangi rüzgar sarartacaktı buğdayımızı
Sen iyisimi dön arkanı ve git
Azmı yaptın ne çıkar
Seni arşınladığın o yollar
Beni ağladığım kuytular bilir

Ah bu aşk seni göklere bulut
Beni de yoksul damlara yağmur etti
Sanki ne olacaktı?
Ben hangi sözlerimi yerleştirip gamzene
Hangi içli bakışlarımla
Bir iç arayacaktım sende
Azmı yaptın ne çıkar
Vur omzuma gideyim en pervasız tavrını
Seni bu yalan dünya
Beni de yaşanmamış anılar bilir

Ah bu aşk seni filmlere konu
Beni de sofralara meze yaptı
Sanki ne olacaktı?
Uzun eylül soğuklarında titreyecekmiydik?
Hangi yediğimiz simitin susamı bulaşacaktı ağzımıza
Sen iyisimi tak şimdi bu sözlerimi kulağının arkasına
Ve git ... azmı yaptın ne çıkar
Seni bu ucuz kağıtlar
Beni de tükenmiş kalemim bilir


ERHAN YİĞİT KIRIKCI

23 Eylül 2009 Çarşamba

- VAROŞ İNİLTİLER-




Dur saat beşi vursun hele
Çamurlu ayakkabılarımı giyerim sonra
Basmayı en çok sevdiğim kaldırımlarda
Dünkü gazetelerin tadına bakıp
Az çok öğrenirim bu yaşadığımız şehri
Bir çay içecek kadar vaktim olsaydı eğer
Ya da içecekmiydi çay?
Her gün önümüze dayatılmasaydı
İçecekten ayrı koymazmıydık onu eğer
Renkleri burnumun dibindedir ama
Ben hep siyah beyaz yaşarım bu ömrü
Vapurların en üstünde üşürken
Sövebilirdim üstüme pisleyen martılara lakin
Dedim ya
Bir çay içecek kadar vaktim olsaydı eğer
Hep tuhafıma gitmiştir yavaş yürümek
Omuzlara çarpmak lazım çünkü
Acele göbek adım benim
Gel kalabalıklara girelim
Gözlerimi orada bıraktım nedense
Ceketim bile uyuşmuş
Rüzgar esmeden havalanmıyor etekleri

Dur saat beşi vursun hele
Çamurlu ayakkabılarımı giyerim sonra
Ölmeyi en çok istediğim topraklarda
Böyle ağlamayla saça sakala söz geçiremezsin
Aynaya güzel görünmeli senden önce
Çirkinlik bundan ibaret olsaydı keşke
Yoksa ben çoktan uzanır yatarım
Bu Evcilik oyunu bu hayallerimin içinde
Sen olmazsan yani böyle hep
Dünyanın en zenginide olsan
Cebindeki para
Mahalle kahvesindeki acı çaya yeter anca
Çaya içecek dersen eğer
Ah sıkıştırabilsek keşke
Ayağı oynayan masanın altına
Kepaze yalnızlığı bir karton gibi
Haydi al voltanı hüzün
Biz senin ciğerini biliriz
Az gelip yapışmadın sigaramızın dumanına
Aslan gibi dertlerimiz maşallah
Bir aşkımızın burnu akar durmadan
Ucuz kömürler yakan
Bu olmazsa ne yapardık'lı sobalarda
Soğuk hep yanımızdan teğet mi geçer sandın
Sızlamak benim göbek adım
Gel kalabalıklara girelim
Dokunamam sana çünkü
Ellerimi orada bıraktım nedense

Dur saat beşi vursun hele
Çamurlu ayakkabılarımı giyerim sonra
Ben giymezsem
Yanımdan geçen araba sıçratacak nasıl olsa
Yaşlı dedenin bastonu gibiyim
Vururuz bişeylere ama
Hep yerdedir artistliğimiz
Başımı kaldıracak olsam
Görünürmü acep sefilliğimiz?
Şimdi ayağımı sokup tuzlu sulara
Bir çay içecek kadar vaktim olsaydı eğer
Anlardım yanıbaşımda devriye gezen telaşı
Çaya içecek dersen eğer
Ve ayrılık rüzgarımız olmuş
Başımızda böyle eserde eser
Söylesene ulan!!
Neydi şu boktan hayatta
Sensiz yaşamaya değer....?

ERHAN YİĞİT KIRIKCI

18 Eylül 2009 Cuma

- SESSİZ SİTEM-




Şimdi bozuk para gibi harcıyorum yeminlerimi
Ceketimin iç cebinde
Bir bilsen
Hasretin üç boyuta ulaştı
Öyle ki
Nereden baksan görürsün derinliğini
Aşağı tükürsem salya
Yukarı tükürsem sümük misali
Geçiyor geceler
Yastığımın öbür ucunda
Çırpınan dandik hayallerim var
Hani şu evvel zaman içinde
Kalbur samanlara ilerleyenlerden
Tam çekip alayım diyorum
En dalınası anlarımızı içinden
Gökten üç elma düşüyor bu sefer
Ayaklarımın dibine
Bakıyorum üçünün de adı hüsran

Şimdi yorgun üveyikler uçuruyorum
Düşlediğim mavi ülkelere
Bir bilsen
Altyazısını geçiyor
İçi oyulası acımın bültenler
Ey benim yalan zamanlarım
Sonbahara hapsolmuş aşk
Ömrümün taklacı güvercini
Ağlayan palyoçolar
İki cihan bir olup
Bin dereden su getirselerde şimdi
Unutturamazlar seni bana
Çünkü unutmak gecelerde
Çünkü unutmak eskimiş mızrabımın ucunda
Çünkü unutmak unutmuş beni
Dokunma meşgulüm
Bir bir morfinliyorum ağrılı arzularımı
Ve asırlardan eski
Düşlerim var evimin en sevmediğim köşesinde
Buruşturupta atmışım
Hani şu ayranı olmayıp içmeye
Hani şu tahtaravalliyle...
Sen boz kanatlı güvercinmisin ey gönül
Böyle yare izinsiz uçasın
Sen ılık ünvanlı meltemmisin ya gönül
Böyle yarin saçlarına esesin ?
Sararmış gül yapraklarını say sen
Bak bakalım kaç tane olmuş avuçlarında
Ya da bak bakalım ben buradamıyım ?
Şu ilerde bir heykel var mı?

Şimdi tanığım olsun
Uğruna varabildiğim sabahlar
Penceremde bir kuş kadar hafif
Uyanmak öyle uzak ki
Ben masallardaki gibi sevdim seni
Ama sorsan bilmez kahramanı çocuk
Perde arkasındaki gözyaslarımı sayamaz çünkü
Hangi kimyacı hesaplasın ki içindeki tuz miktarını
Varmıdır sorsak fizikçilere
Şu benle olamadığın düttürük dünyada
Sana olan aşkımın hacmi
Sen şimdi şu gittiğin zıkkımın kökünden
Bir parça huzur getir bana
Ki daha gidecek yollarım
Ve ağlarına düşeceğim umutlarım var
Şehr-i yiğitin en sisli akşamında
Ey benim yalan zamanlarım
Sonbahara hapsolmuş aşk
Ömrümün taklacı güvercini
Ağlayan palyaçolar...
Ermiş başımı göklerde aramayın şimdi
Benim gökten çok
Yalnızlığa eren yaşlarım var

Sen boz kanatlı güvercinmisin ey gönül
Böyle yare izinsiz uçasın?
sen ılık ünvanlı meltemmisin ya gönül
Böyle yarin saçlarına esesin?
Bilirim zaman ve mekandaki yerimi haşa
Gideyimde sararmış gül yapraklarını sayayım şimdi
Bakayım kaç tane olmuş avuçlarımda
Ya da bakayım ben buradamıyım
Şu ilerde bir heykel varmı mesela

Affet bu denli sevmeyeceğim
Gelirsem birdaha dünyaya...


ERHAN YİĞİT KIRIKCI

13 Eylül 2009 Pazar

- ARTIK-




Sen yasak ol bende elma bu bahçede
Ademden havva'ya kadar en sevdiğin yalanları
Koy cebime gideyim
Yeter bu kadar doğrulduğum
Yoruldum artık

Ben terazi olayım sende günah
Göğsümüzü gerip ilahi tecelliye
Koy fazla gelen yanlarımı ardımıza
Yeter bu kadar azaldığım
Bittim artık

Ah sen gece ol bende mehtap
Ver bütün samanyolunu avuçlarıma
Yetti benim zavallı düşlerim
Bir mavi düştüm...
Düştüm artık

Ve gülistanlar beğen ömrümüzde haydi
Sen bahçıvan ol ben gül
Dikenlerim içerime dönük
Ver aşkın suyunu gövdeme yeter
Çatladım artık

Kış gelsin diyarımıza
Sen gökyüzü ol ben bir kar tanesi
Dalga dalga yağalım şehirlere
Yeter güneşini bağrıma değdirdiğin
Eridim artık

Yar ağızlara destan olalım işte
Sen maşuk ol ben aşık
Ver ellerini kalbime
Yanıyor içim yeter
Öldüm artık

Bu aşk sanada banada yeter
İNAN ARTIK...


ERHAN YİĞİT KIRIKCI

- bana döneceğim diye söz ver -




Bana döneceğim diye söz ver ne olur
Soğuk bir aralık günü
13'ü hani
Takıldığım kahvenin kapısında o vakit
Hüznüm düşmesin ayaklarımın dibine
Öpüp iliştireyim siyah beyaz resmini
Aynamın sol köşesine
İlk defa işe yarasın cebimdeki parasızlığım
Gidip yer ayırtayım
En sevdiğin banktan Ortaköyde
En kıyak ceketimi giyeceğim ahdım olsun
Bana döneceğim diye söz ver ne olur
Bütün yürüdüğümüz yollara
Güvercinleri kondurtayım o vakit
Bağlayıp ayaklarına sevincimi
Dağlardan dağlara sevdamızı getirteyim
Bayram gelsin barakalara
En sevdiğim türküyü kafama sıkayım
O gün de benim için uçsun martılar
Bir öğlen zamanı esnaf hengamesinde
Süleymanla tavla oynarken
Saat biri yedi geçe
Gülüşünle vur beynimi çaprazımdan
Çay bardağının dibindeki çöp gibi
Döküleyim yerlere
Alıp en hakiki yeminlerimi ağladığım kuytulardan
Dikileyim karşına
Bana döneceğim diye söz ver ne olur
Her gece yattığım ranzayı
Tutmayayım üstüme gelirken
Ellerim küçüktür bilirsin
Çeşmemdeki su barışıverir pis sakallarımla
Birden o vakit soğuk bir aralık günü
13'Ü hani
Takıldığım sigaranın dumanında boğulmasın küfrüm
Ben gönlümü sana vermişim
Hayatımın melodisi dudaklarında geziniyor
Haberin yok
Bak içimi saçlarının rengine boyuyor iklimler
Bana söz verki
Yağmayayım artık kara bulutlarımla
Sabahları bir parça köy peyniri
Bir parça demli çay birlikteliğinde
Yaşamak varken seni
Senle varken yaşamak
Döneceğim diye
Bana döneceğim diye söz ver ne olur
Ölüyorum ...


ERHAN YİĞİT KIRIKCI

11 Eylül 2009 Cuma

- BIRAKSALAR BENİ-




Bıraksalar böyle musluk gibi damlayacaktım
Sarı sonbahara
Acımasız ayrılığın üstüne
Yuvamı kara kışın ortasında
Böyle başıma yıkana
Sana...
Bak şimdi seyrek yagmurlar ıslatır bedenimi
Islak kaldırımlarda çırpınır
Sana aşık gözlerim
Gittiğinden beri
Yarama arş-ı alem acır
Bıraksalar böyle kepenk gibi kapanacaktım
Ayaklarına
Varsaydığımız sözler uçuşacaktı başımızda
Şimdi hangi yalana ağlasın yürek
Söyle doyacağım bir sen daha kaldımı avuçlarımda
Çare sendin yar
Ben senli çarelere pervane
Ah dermanım yoktu ki
Bıraksalar böyle zahmet gibi çökecektim
Saatlerimize
Zamanın bizden gayrısını geçtim
Dakikalarımı sana mühürleyeyim diye
Kanayan dizlerimi gördünmü
Onca ettğin söz üstüne
Sen de üşüdünmü yani
Benim tuzlu gözyaşlarım
Rutubetli odamın penceresinden süzüldüğünde
Aşkımızın hüsranlı acizliği aglıyor şimdi
Mahallemizin çöplüğünde
Görmüşler kırık gözlük camından
Dediler ki :
Gördünüzmü bir kanadı kırık güvercin düşmüş yere...

Bıraksalar böyle yaşamak gibi
Ağrıyacaktım ellerinde
Ne varki çığlıklarımı duyarsın şimdi
Mızrabımın sazıma değdiği yerde
Ve kanım damlasın istiyorum
Sözümün bittiği yerde
Cümlelerimin sonuna nokta diye
Şimdi cıkarttım üzerimden bir bir
Fakirliğimi
Senli günlerimi
Ve sevincimi yar bir parça
Sana olan hasretimi
Çare sendin yani
Ben senli çarelere pervane
Ah mecalim yoktu ki
Bıraksalar böyle rüzgar gibi esecektim
Seni benden alan talihe


Aşkımızın hüsranlı acizliği aglıyor şimdi
Mahallemizin çöplüğünde
Görmüşler kırık gözlük camından
Dediler ki :
Gördünüzmü bir kanadı kırık güvercin düşmüş yere...

Şu doğan güneş şahidim olsun ki
Mağrifet değil böyle yazmak
Bir gün sende seversin
Üzülme...


ERHAN YİĞİT KIRIKCI

8 Eylül 2009 Salı

- AŞKIN ANADOLU HALİ -




Ey Ağrı dağının kucağına oturmuş
Otantik acılarımın sahibi
Yozgatın bozkırları kadar yanar içim
Erzincan dağlarında sesim me'ler
Munzurun çayına kaptırmışım sözcüklerimi
Sivasın yolları sazımı dinler
Ey Van'ın sisli havasına sinmiş özlemim
Şimdi bana Ankara kadar uzaksın
Ve hayallerimde İstanbul kadar güzel
Bursa'nın yeşilinde
Bafra'nın tütününde çekmişim seni içime
Kolay gidemezsin
Kaçkar dağlarının doruklarından akar gözyaşım
Erzurum'un soğuğunu başıma sarar da severim seni
Öyle bir büyürüm ki seninle
Bir kolum Edirne'de
Bir kolum Ardahan'da durur
Denizli'nin horozları gibi öter yani
Her sabah başımda sevdam
Teline Kırşehir'in aşıkları dokunur
Rizemin çayını demlerim yokluğunda
Sensizliktir birkaç Gemlik zeytini
Kütahya pınarlarının başında ağlarım
Ve gün doğar trakya gelinciklerinin üstüne
Ben Karadeniz'de hamsi olur yanarım
Karartmışım Zonguldak'ın kömürü gibi ömrümü
De get bayburt dem vurma yarama
Hüznüm maçka yaylasına rüzgar olmuş
Eser da eser
Trabzondan üste gidersin
Giresun'da güz olurum birden
Yağmur üzerime Artvin'den yağar
Ey Isparta güllerinin üzerine doğan güneşim
İzmir'in kavakları kadar uzundur hasretin
Eğilmiş bakarım şimdi Aydın'da
Efelerin diz çökmüş aralığından umutlarıma
Ve mutlaka kazınmıştır ismimiz
Tokat yapraklarında
Gidersen görürsün
Ben Tekirdağ rakısına gömerken hüsranlarımı
Yürüyüp Diyarbakır'ın tozlu yollarında
Ey Akdenizdeki uzun yaz günlerim
Ey Bitliste ki beş minarem
Şimdi gah Urfa dağlarında bir ceylan
Gah Çarşamba'da sel olurum senin için
Anadolu benim sen dağlayan yanımdır
Bir Yiğit gurbete gitse
Merak eyleme
Sevdası damarında dolaşan kanıdır.


ERHAN YİĞİT KIRIKCI

6 Eylül 2009 Pazar

-Aşka Düşen Kaleye Mum Diksin-




Dünyadan bihaber bir çocuktum
Gözlerini zorla dünyama soktular
Ellerimde bilye izleri varken
Sağ elime seni
Sol elime sensizliği tutuşturdular
Arnavut kaldırımlarda
Delice koşmak varken terlemeler boyu
Beni bir aşk oyununun içinde
Sensizliğe yumdurdular
Kainatın böylesine ortasında
Saklanmış umutlarımı sobeledim yıl yıl
Sonra birden koskoca bir yalan olduk
Utanmadan birde
Kazan çömlek patlattılar

Başımda esen kavak yellerim
Nereden eserse essin
Haydi millet
Aşka düşen varsa şimdi
Kaleye mum diksin

Dünyadan bihaber bir çocuktum
Bir haber verdiler duruldum
Cebimde ütülü mendillerim varken
Top oynadığım yokuşlarda büyüdüm
Kar yağan merdiven eşiklerinde
Oturup üşütmek varken
Bana bir ömür yol kadar yalan uydurdular
Bu aşk oyununun içinde
Beni sensizliğe yumdurdular
Şehrimizin böylesine ortasında
Saklanmış gözyaşlarımı
Sobeledim ağır ağır
Sonra bizi uydurdukları yalanların içine koydular
Yalan olduk
Kazan çömlek patlattılar

Şimdi başımda esen kavak yellerim
Nereden eserse essin
Haydi millet
Aşka düşen varsa
Kaleye mum diksin ...


ERHAN YİĞİT KIRIKCI

- SEN BANA GELDİĞİNDE -



Sen bana geldiğinde
Kan revan içinde uyanacak aşk
İhanetin uykusundan
Gözünde asırlardan kalma zayıf bir çapak
Ve tüyden sözlerim olacak
Lakin öylesine ağır
Sana kucağımda
Büyüyemeyen hayallerimi göstereceğim sonra
Bağrının ortasında bir yumruk kadar
Pişmanlığın olacak
Geriye dönmeyen seneler gibi
Lakin yutkunmak öylesine zor
Ey yar nefesimi sokağında bıraktım ki
Ağlayan klarnet seslerinde kalan hıçkırıklarımı
Duyasın diye
Ve gün doğduğunda sevişmemizin üstüne
Yalanlarının puşt kırmızılığında
Kan revan içinde uyanır aşk
İhanetin uykusundan
Gözünde asırlardan kalma zayıf bir çapak
Ve güz kadar yalnız kalırsın
Lakin baharların öylesine uzak

Ey yar
Sen bana geldiğinde yani
Bilselerdi melekler mum yakmayı
Kanatırdım geceleri koynumuzda
Yorgun yelkovanlar vuslatımıza ilerlerken
Ağlayacağım emin ol
Şehr-i yiğit
Yağmur sonrası köyler gibi kokacak
Islanacak her taraf
Ayakların çıplaksa üşeyeceksin
AH sen bana geldiğin de
Kan revan içinde uyanacak aşk
İhanetin uykusundan
Gözünde asırlardan kalma zayıf bir çapak
Ve şüphe doğuran yarınımız olacak
Aklımda fikrimde seni unutmak ..

Anlasana
Sen bana geldiğin de
Bir göreceksin ki
Tenim esmer kefenim ak...

ERHAN YİĞİT KIRIKCI