Powered By Blogger

4 Aralık 2012 Salı

beni hatırla


Islak ceylan ayakları kadar üşüyorum şimdi
Başımı yukarı devirsem
Bütün Anadolu'nun acıları üstüme düşer
Ben mahşer miktarında mutluluklar istemiştim
Hey hat
Cehennem avuçlarında gizliymiş bilemedim
Çehremde yaşanmamış dünlerin hüznü var
Ve daha çok yağmurlar yağar
Biz bu aşkın bozkırına oturduğumuzdan beridir
Türküler kısrak başlı dört nala
Gönlümüze topraklar eker
Ucu belli olmayan yollarda yorgunlu
Bakışlarımı gözlerinde dinlendirirken
Sen hani o en sevdiğin
Orkide beyazlığında
Beni hatırla

20 Haziran 2012 Çarşamba

ÖMÜRSÜZ Biz hep gece lambası ışığında uyurduk Karanlık bir başka karanlıktı çünkü bizde Çünkü bütün siyahlar düşmandı Ve umudun türküsünü söylerdik hep kıçımız açık Çoğu zaman gözümüz çapaklı olurdu sabahları Geceleri üşürdük çünkü Hani bir bıraksalar marmara kadar ağlayabilirdik aslında Lakin ayıptı Lakin herkes herkesten güçlüydü bu mahallede Ki koklasanız yastıkları Bir gözyaşı alırdı sizi Alırdı da getirmezdi Lakin bir o kadar güçlüydü herkes herkesten Birazcık çıksak hücremizden dışarı Korkardık çaktırmadan Aslında aynı çöplüğün kadrolu martılarıydık hepimiz Ve aynı çekirdeğin tuzuna saklıydı En yakışıklı muhabbetimiz Bir anlatırdım üç mahalle ötedeki kızı Yenge olurdu hemen Haberler salınırdı taklacı güvercinlerle Damı var gibi görünen evlere Kadınlar birbirlerine idip gelirler Dantel oyaları arasında kocalarını çekiştirirlerdi İçten içe en beğendiğimizi bile beğenmezdik aslında Bir şeyi deli gibi isterdik Ama neyi? Birşeyler gelip giderdi bize aslında ama Uğramadan giderdi Ve biz hep gece lambası ışığında uyurduk Karanlık bir başka karanlıktı çünkü bizde Çünkü bütün siyahlar düşmandı Ve umudun türküsünü söylerdik kıçımız açık Göğsümüzün üstünde yapışık kalırdı memleketin ovası Yeşili çamuru toprağı tozu bulutu Özlediğimizde karnımız ağrırdı Dizlerimizin ağrıması da normaldi Sırf geceleri yatılıyor sabahları da kalkılıyor diye uyurduk Hiçbir tütün sert gelmezdi bize mesela Bir acı sözden gayrı Kimi seversek sevelim Sonu tozlu bir radyonun arabesk nağmelerinde biterdi Bir kumrudan daha iyi öpüşebilirdik aslında Lakin dedim ya ben dedim ya Sol yanımız çukur gibi Çukur gibi bş düşerdi ellerimiz patır patır Dert dediğin nasırlarımızla paralel Ve eksenlerine bölünürdü dünyanın kahrı tırnaklarımızda Aşk kendine iyi bak derdi Biz bir bakardık kendimize Gözlerimizin feri giderdi Yani diyeceğim o ki Biz hep gece lambası ışığında uyurduk Karanlık bir başka karanlıktı çünkü bizde Çünkü bütün siyahlar düşmandı Ve umudun türküsünü söylerdik hep kıçımız açık Yaşıyoruz neylersin Herkesten farklı Ve bir o kadar da herkes gibi ERHAN YİĞİT KIRIKCI

1 Nisan 2012 Pazar

SENSİZLİĞİM

Sensizliğim hiç bilinmeyecek aslında
Bu gemiler yine geçecek burdan
Ve aynı yağmurla ıslanacak kaldırımlar
Gittiğinden beri
Aynı güneşe çıkacak herkes her sabah
Beş çayı içilecek biryerlerde en sevdiğimiz
Evde kalmış kızlara koca bulmaya çalışacak
Mahallenin ileri gelenleri
Sanki hiçbirşey olmamış gibi
Minibüsler çalışacak sabah 6 lardan
Akşam sekizlere kadar
Karaköy balık kokacak
Kumkapıda kuşlar acıkacak
Arabesk şarkılar çalınacak külüstür teyplerde
İşten dönen memurları basacak bağrına şehir
Kasabaya martılar üşüşecek birden
Bir hengame kopacak çığlık çığlığa
çok daha üşütecek bu sefer rüzgarlar
Anneler cocuklarını toplayacak sokaktan
Çıkmaz sokakta oturanlar ekmek aldıracak bakkaldan
Para üstü seven çocuklara
Koyup bugünü sırtına yani herkes
Yarına hazırlanacak yine
Aynı teraneye aynı hamam aynı tas
Kimse bilmeyecek sensizliğimi aslında
İnadına bilmeyecek kimse
Saatler Suçluymuş gibi kaçacak
Ben dakika gardiyanı
Gece kokulu odamda yine
Ve camlarını silecek esnaflar akşamüstü
Gazete kağıdıyla
Misket oynayacak çocuklar
Hile hurdayla karışık
Kandırmaya çalışacaklar birbilerini
Biryerlerde uçurtmalar uçurcaklar gökyüzünde
Bu da sensiz yapılırmıydı diyeceğiz dur...
Dur daha ne olur
Ne aynılıklar göreceğiz çıldırtan
Konuşma sesleri gelecek
Kahkahalar kopacak ardı ardına
Ve hani hiç olmadık yerde
Dandik bir spor haberini okurken bile
Hiç takip etmediğim bir gazetede
Seni seveceğim yine

Aklımın ışığını açık unuttum neylersin
Gaz kontağı yapar yüreğim
Bir kibrit çaksan uçarım şimdi
Ama bu defa başka
başka diyorum kimse inanmıyor
başka şeyler var kimsenin bilmediği
Yoksun yani
daha nasıl anlatırım ki..

Sensizliğim hiç bilinmeyecek aslında
Cemreler düşecek bir bir
Gece olmayacak mı sanıyorsun
Elektriğe zam gelmeyecek mi
Yoksa pazarda sivribiber satanlar
Bu sefer hakikaten tatlı biber mi verecek
Acı biber yerine
Kimse yalan söylemeyecek mi
Duracak mı dünya
Belki senin saçlarına bahar gelecek
Ve ben göremeyeceim
Ruyalar göreceğim her yattığım uykuda
Belli belirsiz ayakkabılarımı boyayacak
Traş olacağım
Tuzlu gözyaşlaı yakacak yanaklarımı
Yokluğunu süreceğim kızarmış ekmeğin üstüne
Her kahvaltıda
Kültablasına dönecek hayat
Zamanı gelince boşalacak yani
Selamlar vereceğim
Selamlar alacağım hiç durmadan
Tahammülsüz kalacak bakışlarım
Baktığım yerlere kör
Yakınımdaki uzaklıkların farkına vararak
Geçecek ömür sensiz pehh...
Her geceye vardığında
İçimin freni patlamış otobüsü
Molalarımda sen olcaksın
Yani kimse bilmeyecek aslında
Kimse kimsenin umrunda değil


Aklımın ışığını açık unuttum neylersin
Gaz kontağı yapar yüreğim
Bir kibrit çaksan uçarım şimdi
Ama bu defa başka
başka diyorum kimse inanmıyor
başka şeyler var kimsenin bilmediği
Yoksun yani
daha nasıl anlatırım ki..

Şöyle mi desem:
Anam avradım olsun ki
Seviyorum seni..

ERHAN YİĞİT KIRIKCI

8 Şubat 2012 Çarşamba

AYAKKABILARIN NEREDE BABA

boyası çıkmış bir pencere pervazına
dayayıp burnumu dısarı bakardım
bazen karları izler
bir de güneşe bakmaya çalışırdım
güneşli günler de
her akşam saat yediye onüç geçe
sen dönerdin sokağın başından
seni her zaman hatırladığım gibi
kahverengi ceketinle
ve o hiç eskimeyen kasketin
kapıyı ilk ben açacağım
ilk ben göreceğim diye seni
bütün çocukluğum koşardı
halıların üzerinden
ayaklarım üşüsede
kapı mermerlerinin soğuk bitiminde
beklerdim işte
bana ne ..!

ve yine sen uzatsan da serçe parmağını
ben şişman ellerimle tutsam
büyük büyük atsam adımlarımı
adımlarına benzetmek için
konuşmalarını taklit etsem
güldüklerine gülsem
kızdıklarına söylensem çocukça
bıyıklarınla oynasam kucağına oturup
unutup kendimi uyusam birden
ayakkabılarını boyasam bayram sabahları
yine ağrısada sırtın
üzerine çıkıp çiğnesem
saklasam senden terliyken soğuk su içtiğimi
büyük bir günah gibi
durup dururken birşeyler istesem
naz yapsam
sussam bagırsam tepinsem
ben yine senin o ufak cocuğun olsam işte baba
bana ne...!

kırtasiye köşelerin de bekler şimdi
o çocukluk hala
üç ortalı defterler renkli mukavvalar la
süslenir o iç gıdıklayan anılar
bir aferin için kalkar o çocukluk
pazar sabahı en erken saatte de
gider en sevdiğin gazeteyi sana getirmek için
sokaktan akan çamaşır sularına basa basa
sobaların dumanları arasından
getirir dizine koyar
öyle oturur uzakta
boncuk boncuk bakar sana
o çocukluk
kimsenin farkında olmadığı anlarda
o çocukluk
hala

şimdi yine boyası çıkmış bir pervaz
ve ben pencere önünde
çocuk olmaktan vazgeçmişim bu sefer
sen olmaya heveslenmişim
bu karlı ve güneşli günlerde
sen yediyi onüç geçeler de gelmesen de
ben yine de beklemişim
bana ne !!!
yine hep ben açmışım kapıları
gözyaşlarım damlamış bu sefer halılara
biz değil biz ne ki boşver bizi
köşen sensiz kalmış evin içinde
yağmurlar yağmış üstümüze
iklimler geçmiş...


bu vakit tıpkı sana benziyormuşum
böyle durduğumda bir elim cebimde
gözlüklerimden baktığımda uzaklara
sana benziyormuşum
başarmışım yani
ve madem bir gün ben de ölürsem
saat yediyi onüç geçe olsun
kendimi unutup kucağında uyuduğum gibi
sonlansın ömür birden


ve madem bir gün ben de ölürsem
saat yediyi onüç geçe olsun
kendimi unutup kucağında uyuduğum gibi
sonlansın ömür birden
bu bayram sabahı
ağlasın gözlerim gizlice damı akan çatılar gibi
bak bayram sabahı baba
bayram sabahı
sen bana bakma
hadi yine ver
ayakkabıların nerede
ayakkabıların nerede baba..!!!


ERHAN YİĞİT KIRIKCI

1 Ocak 2012 Pazar

SEN ŞİMDİ GİTTİN DE...

sen şimdi gittin de neye benzedin yani?
yazın fakir damlara yağan yağmurlara mı?
dost nefesi ile süslenmiş hasım dokunuşlara mı ya da?
gönlümün cıkmazındaki bozuk sokak lambası mı oldun
ya da acemice yazılmıs bir duvar yazısının okunmayan hecesine mi?

sen şimdi gittin de neye benzedin yani?
gizli bir ağlamanın bıraktıgı hüzne mi yastıgın altındaki?
bir donuk bakışa mı gebe kalmıs bir anının ardındaki
dermansız dizlerin tutunamadıgı nankör bastonlara büründün
ya da içimden kalkan son trenin durak sayan sıkılgan yolcusuna mı?


sen şimdi gittin de neye benzedin yani?
hafızaların bulandığı çözümsüz problemlere mi?
kıyısına köşesine yalan değmiş en doğru gerçeklere mi ya da?
bir vedanın üzerine ısrarla çalan acı vapur sirenleri mi oldun ?
ya da yarım kalmış bir mektuba mı yavukluların ellerindeki?


sen şimdi gittin de neye benzedin yani?
akmayan musluğa ,kurumayan şemsiye ye ,büyümeyen fidanlara mı?
fakirliğimizin her kış yama eklenen yadigar kadife ceketine mi ya da?
söylenememiş bir sözün hiç olmamış noktası mı oldun?
ya da en sevdiğimiz soğuğa mı üşüdüğümüzde ki?



sen şimdi gittin de neye benzedin yani?
bir vedayla eşdeğer tren raylarının uzayıp giden gölgesine mi?
ve bir sıradanlığın o yine herzamanki aynılığına
bir daha göremeyecek olmanın o hiç tahmin edilmeyen acısı mı oldun?
çatlamış toprakların bir türlü yağmayan yağmurlarına mı yada?


sen şimdi gittin de neye benzedin yani?
söyle ...
hangi kötü gibi bişeye
hangi bilim dalı acıklayabilir gidişini
hangi matamatik ölçcün meçhullerde ki adımlarını
hangi ben hangi ben de kaybolsun da gitsin ?
off off
sen şimdi gittin de...
ne ben bana , ne de sen sana benzedin şimdi...

ERHAN YİĞİT KIRIKCI